Yazılar

DAĞ ORMANINDA KURUYUP KALAN TEK AĞAÇ

 

Başı her daim dumanlı bir dağın ulu sedirlerle kaplı kayalık yamacında, etrafındaki kurumlu uluları seyreden ve seyrederken de içlenen, içlendikçe kendini kurumlamadan kurutan, çatlak kayaya yaslanmış kavruk bir ağacım. Gösterişli uluların içindeyim amma velakin, bakanın direk gözüne çarpan, çarpınca da ”bismillah” çektiren, çokluğun içinde biganeyim.

Öyle farklıyım ki oraya ait olmamam gerektiğini kabul etmemek nâ mümkün. Varlığımı sorgulamak bakan her gözün tasdiki. İnkar edilemez kurumlular içindeki yalınlığım. Bu yüzden bir kuvvetli bileğe, bir keskin baltaya bakar ömrüm. Gerçi dayandığım çatlak kaya olmasa bu kadar yaz, bu kadar kış görür müydü gözüm? Bir yanım yaslandığı için çatlak kayaya ancak tek yönden vurabilir balta, ne kadar hızlı da vursalar yıkılmam kayadan yana ve kayadan yana da vuramazlar bana. Öylece vurulan her darbeyle üstlerine yıkılırım korkusuyla göz zevklerine inat dururum ulular ortasında.

Gökyüzüne gözümü açtığımda değildim böyle kuru, böyle yalnız, böyle yalınayak sırtı çıplak. Benimde dallarım oldu bir ucu mağrip bir ucu maşrık. Yapraklarımın sık aralıkları bir kaşağı dişlileri gibiydi, bin bir kuşa yuva, börtü böceğe sığınak olurdu dört mevsim. Ne zaman ki etrafıma bakmayı değil görmeyi tercih ettim o vakit içimi kemiren kurtlar peyda oldu, sardılar günbegün.  Önce özsuyumu içtiler, şölen kurdular damarlarımda sonra sıkılınca şölen alanından belki de gün yüzünü merak ettiklerinden damarlarımdan süzülüp tenimi dolandılar. Dallarım kurumlandı önce ’’ niye bende tüm mahlukat, ya kırarlarsa o güzelim sırma yapraklarımı, kime sorup ev bark kurdular?’’ deyip iç kemiren kurtları buyur etti dallarım. Kollar misali sarıp sarmaladı yuvaları bozulsun davetsizlerin diye, kurum kurum kurumlandı gün be gün. Lakin bünyeye ters duygular canlılığını yitirtti varlığımın. Yitip giderken de canımdan can ala ala, çığ misali önüne geçilemez hızda başladı kendi içimde sürgünüm. Önce yapraklar düştü bir bir gelmeden güzüm, nereye dedim gözüm, nereye benden habersiz? Duyuramadım sesimi, duymak istemediler. Rüzgara boyun eğmek huyları oldu. Sonra şairin de dediği gibi, gidenler memnun ki yerinden dönen yok seferinden deyip dallarda katıldı göç kervanına. Kaldım. Kala kaldım, geri kaldım geride durmadan. Bende olmayanların derdine yanmadan başkasında olanlara baktım hırsla. Yavaş yavaş söndüm, içime döndüm.

Bir zaman sonra kabullendim, zenginliğimi çıplaklığımda gördüm. Sıyrıldıkça, sıyırdım benliğimi. Kuruyan kurumlu çalımımdı, ben asıl şimdi hayat buldum. Etrafımdakiler acıyarak bakarlar bana mutluluğumun haddini bilmeden. Bense hudutlarımı çizdim kurumlanan güneş olsa değemez tenime. Öylece koca bir dağın sert yamacında büyük, gösterişli, ulu sedir ormanının tam ortasında gösterişinden sıyrılmış, kendine dönmüş bir yalın sedirim, kavruk, çatlak, hantal bir kayaya yaslanmış.

ZEYNEB TONBUŞ